top of page

Hiva

Özbekistan gezimizde önce Taşkenti gezmiştik. Gezimizin 2. günü gecesi geç saatlerde Hiva'ya varıyoruz. Urgenç ve Hiva Harezm vilayetinin şehirleridir. Harezm; sıcak ülke demek. Gece otobüsle şehrin kapısından iç kaleye giriyor ve ışıksız bir ortamda ilerleyerek otelimize varıyoruz. Aman Allah’ım. Burası tarihi bir medrese. Yani biz, şu anda otel olan tarihi bir medresede, eskiden öğrencilerin kaldığı odalarda, yani tarihin içinde kalıyoruz. Rüya gibi. Yatmadan önce 2. kattaki odamızın önündeki terastan iç avluyu seyrederek oturuyoruz biraz. (Hiva’nın masalsı, mistik ruhunu ertesi gün, gün ağarınca daha iyi anlayacağız).

3. Gün: 26 Temmuz 2015 Pazar: Hiva

Tarih

Hive veya Hiva Hanlığı, günümüz Özbekistan, Türkmenistan ve Kazakistan sınırları içinde kalan bir alanda, 1512-1920 arasında varlığını sürdürmüş olan Özbek devleti. Buhara Hanlığı, Hive Hanlığı ve Hokand Hanlığı ile birlikte "Özbek üç hanlığı" olarak anılmıştır.

Hiva; Harezm kültürünün varisi, eski bir şehir. Onuncu yüzyılda ipek yolu üzerinde önemli bir ticaret noktası olmuş. Çin’den yola çıkan bütün kervanlar, bir zamanlar bu şehirde konaklıyormuş.

M.Ö. 6.-5. yy.da Perslerin idaresine kalmış.

M.S. 8. yy.da Araplarla tanışıp Müslümanlığa adım atıyor.

9.-13. yy.da Harezm Hanlığı oluyor.

13. yy.da Moğollar tarafından yıkılıyor

14.-15. yy. Timurilerin bir parçası olmuş.

16. yüzyılda Şeybaniler burada Hiva hanlığını kuruyor ve Özbek göçebe kabileler buraya yerleştiriliyor.

17. yüzyıl başlarında merkezi yönetimin otoritesinin zayıflaması hanlığı bağımsız beyliklerden oluşan bir yapıya dönüştürmüş. Bu dönemdeki ekonomik zayıflık sonucu olarak hanlığın kendi parası olmamış ve 18. yüzyıl sonlarına kadar Buhara Hanlığı paraları kullanılmıştır.

1717 yılında I. Petro döneminde Rus ordularını yenmişler.

1740'da İranlı Nadir Şah tarafından işgal edilmiş. 1747'de Şah’ın ölümüne kadar İran'a bağlı kalmış.

1747'de başlayan iç savaşlar sonrası yönetim Türkmen kökenli Yadigaroğullarına geçmiş.

1770'de Kazak kökenli Muhammed Emin İnak yönetime geçmiştir. Kongrat hanedanlığı yönetiminde yönetim güçlenmiş, ekonomi gelişmiş, devlet kendi parasını basmaya başlamıştır.

Muhammed Rahim Han (1806-1825) döneminde Ruslarla dostça ilişkiler kurmuştur. İlerleyen yıllarda Ruslar, ticaret kervanlarına Hivalılar tarafından saldırılar yapıldığını öne sürerek birçok kez Hiva Hanlığı'na saldırmıştır.

19. yüzyılda şehir, esir tüccarları, hırsız ve dolandırıcıların kol gezdiği bir yer haline gelmiş.

1873'te Hiva Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Bu tarihte II. Seyid Muhammed Rahim Han Rusların himayesini kabul eden antlaşmayı imzalamıştır.

1920'de son han Abdullah tasviye edilmiş ve şehir Sovyet Harezm Cumhuriyetinin başkenti olmuştur.

1924 yılında ise modern Özbekistan ve Türkmenistan’ın bir parçası haline gelmiş.

Efsaneye göre çölde su arayan bitkin yaşlı adam, sopayla yere vurur ve orada bir kuyu bulur. Bunun üzerine sevinçle bağırır ve sonraki sözleri “Hey Vah” olur. Sonra bu kelimeler Hiva halini alır. Ve şehir kurulur.

Başka bir efsaneye göre Zerdüştlüğün kurucusu olan Zerdüşt burada doğmuştur.

Ebu Reyhan Biruni, El Harezmi gibi dünyaca ünlü bilim adamları Hiva'da yaşamışlardır.

Hiva bugün hala orta çağda kalmış bir şehir. Değiştirilmemiş. “Dünyanın yedi harikası”ndan biri olarak kabul ediliyor. İç kalede yeni bir yapı yok. Şehir bu özelliği ile 1990 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına alınmış. Fotoğrafçılar için bir cennet. İyi restore edilmiş eski eserler, ışığın büyülü gücü ile binbir gece masallarına benzer fotoğraflar çekebilmenizi sağlıyor.

1997’de şehrin 2500. yılı kutlanmış.

Şehrin nüfusu 50.000

Evet sabahleyin bu tarihi mekanda uyanmanın nasıl bir şey olduğunu tarif etmek zor, hatta imkansız. Yaşamak lazım:)

Gündüz gözüyle inceliyoruz kaldığımız oteli. Burası Muhammed Emin Han Medresesi. (Orient Star Hiva Oteli).

Otelimizin reklam broşürü

Otelimizin reklam broşürü.

Otelin önüne çıktığımızda bir fotoğrafçının taht benzeri bir koltuk koyup kalpak ve kılıçla, isteyenlerin fotoğraflarını çektiğini görüyoruz. Arka planda otel bulunuyor. Film setinde gibiyiz. Ortaçağ tarihine alıştırmaya çalışıyorum kendimi. Dediğim gibi tarihin içindeyiz adeta. Duygularımın ifadesi mümkün değil.

Etrafı şaşkın ve hayran hayran seyrederken kafamı sağa çevirdiğimde şehrin simgesi Kalta Minörün otelimizin yanında olduğunu görüyorum. Bakmaya doyamıyorum minareye. Otelin ikinci katından minareye geçiş de görülüyor.

Kahvaltı ve yemeklerimizi otelin karşısındaki medresede yiyeceğiz: Metniyaz Divan Beyi Medresesi.

Bir medreseden diğerine geçerek kahvaltı ediyoruz.

Metniyaz Divan Beyi Medresesi

Geziden döndükten sonra gazetede bir gezi yazısında bir yazarın Özbekistan yazısını okudum. Hiva’dan bahsettikten sonra son olarak “Bir daha buraya gelmek isterim ama bu sefer Orient Star Hiva otelinde kalmak üzere” diyordu. Kendimi çok şanslı hissettim.

Rehberimiz eşliğinde toplandıktan sonra önce bize yakın olan batı kapısından (Ata Dervoza) surların dışına çıkıyoruz.

Burada bir heykelin önüne geliyoruz.

El Harezmi Heykeli

Cebirin (aritmetik) babalarından El Harezmi’nin heykeli iç kaleye girmeden önce karşılıyor bizi. Dokuzuncu yy.da bu kentte yaşamış. O ve ondan sonra gelen El Biruni, İbni Sina, Ömer Hayyam ve diğerleri bu topraklarda yaşayan bilim ve sanat adamları. Bir dönem ilim doğudaymış.

Rehberimiz İpek Yolu Haritası başında bilgi veriyor.

İpek yolu; Çin'den başlayarak Anadolu ve Akdeniz aracılığıyla Avrupa'ya kadar uzanan ve dünyaca ünlü ticaret yolu. İpek Yolu sadece tüccarların değil, aynı zamanda doğudan batıya ve batıdan doğuya bilgelerin, orduların, fikirlerin, dinlerin ve kültürlerin de yolu olmuş.

Şehri gezerken yararlandığım harita buydu.

Itchan-Kala (İç kale): Açık Hava Müzesi

İtchan-kala; iç kale demek. Günümüzde burası bir açık hava müzesi.

Itchan-kala, İran’a ulaşmak için çölü geçmeden önce kervanların son dinlenme yeriydi.

Orta Asya’nın Müslüman mimarisinin korunduğu yer bugün "Devlet Tarih ve Arkeoloji Müzesi”ne dönüştürülmüş. Geçmişte 40 bin nüfuslu Hiva’da sadece soylular ve medreselerde eğitim gören kişiler iç kalede yaşarmış. Diğer halk kale dışında yaşar, ticaret ve eğitim için gelirmiş.

Bölgede yaklaşık 51 antik anıtsal yapı ve 250 konut bulunuyor. Medreseler şehri aynı zamanda.

Burada günümüzde el sanatları ile uğraşan 300 aile yaşamakta.

Dış kaleyi çeviren surların sadece kalıntıları kalmış.

İç kale 10 metre yükseklikte 2 km uzunlukta duvarlarla çevrili. Bu kil-kerpiç duvarlar yarım daire kuleler ile desteklenmiş.

Kalenin 4 kapısı var.

Batı yönündeki kapı; Ata Darwaza, Güneydeki; Tosh Darvoza (Taş Kapı), Kuzeydeki; Bogcha Darvoza (Bahçe kapı), Doğu yönündeki kapı; Palvan Darvoza (Amu Derya, Pehlivan Kapı)dır.

İç kale doğu batı yönünde 600metre, kuzey güney yönünde 450 metre. Bu alanın içinde hiç yeni bina yok, tamamı eski eser ve koruma altında.

Turumuza Ata Darvoza’dan (batı kapısı) başlıyoruz.

Girişte sağda Kalta Minor gözüküyor.

Muhammed Emin Han Medresesi

Ata Darvoza'dan girince sağda ilk yapı Muhammed Emin Medresesi.

Kunya Arktan Muhammed Emin Medresesinin görünümü (Orient Star Hiva)

Hiva’nın en büyük ortaçağ medresesi. O kadar geniş alan ki inşaat sırasında surlar yıkılmış ve ileri taşınmış.

Hiva Hanı Muhammed Emin Han (1845-1855) Kunya Ark’ın karşısına bu yapıyı 1851-54 yıllarında yaptırıyor. Emin Han; İran üzerine akınlar yapan, 40 bin atlı orduya sahip bir kumandan.

Yaptırdığı bu medresenin kitabesinde: “Bu mükemmel yapı sonsuza dek gelecek nesillerin mutluluğu için ayakta dikili kalacaktır” yazıyormuş.

Yapılarda en dikkati çeken mekanlar taç kapılar. Taç kapılar binalardan daha yüksek olarak inşa ediliyor. Yapının bütününe uygun biçimde tuğladan yapılmakta ve tuğlalar sırlanarak çinilerle bezenmektedir.

Yapının beş kubbesi ve yan kuleleri bulunur. 125 hücresi ile 260 üzerinde öğrenciyi barındırıyormuş. İkinci kattaki hücrelerin dış tarafa bakan kısımlarında kemerli sundurmalar bulunuyor. Normalde balkonlar medreselerin dış yüzlerinde değil iç yüzlerinde oluyormuş.

Ruslar 20. yy.da üniversite olarak kullanıyor. 2. Dünya savaşından sonra hapishane olarak kullanılıyor. 1977’den sonra restoran, 1983’den sonra otel olarak kullanılıyor.

İç avlu

Kalta Minor (Kısa Minare, Gök Minare)

Şehrin sembolüdür. Medresenin yanında, tamamlanmamış minare mavi renkli sırla kaplanmış. Tabanı 14,2 metre çapta. Uzunluğunun 80 metre ile Orta Asyanın en uzun minaresi olması planlanmış. 1885’de yapımına başlanan minare, Hanın ölümü ile meydana gelen kaos ve didişme nedeni ile 26 metrede kalıyor. Rivayet odur ki: Minarenin mimarı bu minareyi bitirince Buhara Hanı için Buhara’da daha yüksek bir minare yapacaktır. Bunu öğrenen Han kızıp çileden çıkıyor ve mimarı kaleden atarak öldürüyor. Minare yarım kalıyor.

Burada minareler genellikle konik. Yukarıya doğru inceliyor. Genellikle tuğladan yapılmış, tuğlaların üzeri ise çini kaplanmış süslü yapılar. Kalta minare askeri gözlem evi olarak kullanımının yanı sıra kervanların uğrak yeri olduğundan onlara yol gösteren fener olarak da kullanılmıştır.

Kunya-ark Kalesi (Kohna Ark: Eski Kale)

İç kalenin içinde eski bir kale. 1,2 hektarlık bir alana kurulu. 8 metre yüksekliğinde bir kapı ile kaleye giriliyor. Girişte “Kadim (Eski) Harezm Müzesi” yazıyor. (Özbek rehberimiz Özbeklerin eski Türkçeyi doğru kullandıklarını, bizim kullandığımız dilin ise özellikle İngilizceden alınan kelimelerle bozulduğunu söylüyor).

Kale kapısının önünde eskiden köle pazarı kurulurmuş. Hivanın bir zenginlik kaynağı da bu ünlü pazarmış.

Kale; Ebul Gazi Hanın büyük oğlu Muhammed Erenek Han tarafından 1687-1688 yılında yönetim merkezi olarak yaptırılmış. Bir yüzyıl sonra yüksek duvarlarla iç kaleden ayrılmış. Şehir içinde şehir olmuş. Cami, konut, yüksek avlu, bekleme odası, barut fabrikası, tophane, darphane, sicil dairesi, harem, mutfak, ahır, muhafız evi vb. yapılardan oluşuyormuş. Orijinal yapı İran askerleri tarafından 18. yy.da yıkılmış. Bugünkü yapı İltuzar Han tarafından 1804-1806 yılında yaptırılmış. Kalede günümüze yalnızca 19. yüzyıl ve 20 yüzyıl başlarında yapılan birkaç bina korunarak gelebilmiş.

Bunlar yazlık cami, kabul salonu, hamam, darphane, haremdir.

Yazlık Cami

Üç tarafı kapalı, bir tarafı açık şekilde yapılmış. Beyaz, açık ve koyu mavi mozaiklerle döşenmiş.

Nefis çiçek desenleri işlenmiş.

(Müze ve tarihi eserler içinde seyyar satıcılar bulunuyor. )

Caminin tavanı, zarif altın desenlerle süslenerek boyanmıştır.

Duvardaki çiniler ortalarındaki çivilerden duvara tutturulmuş. Hepsinin üzerinde nereye döşeneceğini gösterir numaralar var (Arap harfleri ile).

Darphane

Altın, gümüş, bakır, kağıt paralar yanı sıra ipek para da basmışlar.

İpek kumaştan imal edilmiş para

Bugün 300’den fazla Hiva parası Hermitage’da sergileniyormuş.

Bahçede ufak bir müzeye giriyoruz. Burada dört duvarda dört alimin fotoğrafları bulunuyor.

Biruni – El Harezmi – Uluğ Bey – İbni Sina

Zindan

Günümüzde zindan müzesi olarak kullanılıyor. İşkence aletleri de sergilenmekte.

Kabul Salonu

Avlunun ortasındaki yuvarlak platformun üstüne çadır koyup kabul salonu olarak kullanıyorlarmış.

Arkada seyir terası görülüyor. Hive Emirinin şehrini seyrettiği bu terasa tavsiye edildiği gibi gün batımında tekrar geldik. Fotoğraf çekimi için de çok uygun bir zaman oldu. Hem de eşsiz manzarayı fotoğrafladık.

Son olarak kalede 19. yüzyılın ikinci yarısında Muhammed Rahim han tarafından yaptırılmış bir harem bulunur.

Muhammed Rahimhan II Medresesi (Hiva Hanlığı Tarih Müzesi)

Kunya Arkın karşısında bulunuyor. Hiva’nın en büyük medreselerinden biridir. Seyid Muhammed Rahim Han II (1863-1910) tarafından yaptırılmıştır. Medresede alışıldık yüksek giriş kapısı bulunur. İki katlıdır. Dört eyvanlı avlu ve köşelerde küçük kuleler bulunur.

Yaz ve kış camileri, geniş bir kütüphane ve 76 derslik bulunur. Muhammed Rahim-han Özbek Şair Feruz Şah takma adıyla şiirler yazmıştır. Medresede gündüz eğitim verilmiş, akşamları şiirler okunup musiki meclisleri kurulmuştur. Şiir yarışmaları düzenlenirmiş.

Rahim Han

Şu anda müzede Rahim Hanın ve ünlü veziri Hoca İslam’ın fotoğrafları var. Divan bey Rusya’dan ilk fotoğraf makinasını getirip onların fotoğrafını çekmiş.

Allauddin Türbesi

Seyid Allauddin doğunun ünlü tasavvuf şeyhlerindendir. Arap olup 14 yy.da İslamiyeti anlatmaya gelmiş.

Türbenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Zaten birçok kez yenilenmiş. Ancak tarihçilere göre ilk olarak 14. yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı düşünülmektedir. Seyid Allauddin, 13. yüzyıl sonunda Hiva şehrinde İslam vaazları vermektedir. Kendisi 1303 yılında ölmüş ve elli yıl sonra mezarı üzerine türbe dikilmiştir. 1825’te türbe duvarına yazılan kitabede: “Bazı zamanlar Kabe’de yaşadı. Son olarak buraya geldi. O ismi Alaaddin olan, bilim denizinin eşsiz cevheridir” yazıyor.

O zamandan bu yana, türbe inananlar tarafından ziyaret edilmektedir.

İki oda var. Ziyaret ve kabir odası.

Burada kabirler yerin üstünde. Çünkü 2 metreden su çıkıyormuş. Mezarların yer altı sularını kirletmemesi için böyle yapıyorlarmış.

Özbekler, Rus döneminde din yasak olduğundan Arapça dua bilmiyorlar. Bu nedenle cami ve medreselerde dua okuyan din adamlarının yanına oturuyorlar. Din adamları onların yerine dua okuyor. Biraz para veriyorlar.

Buradan çıkışta ağaç işçiliği yapan bir atölyeye gidiyoruz. Çok kademeli portatif rahle yapımını gösteriyorlar.

Yakup Hoca Medresesi de şu an halı dokuma ve satış yeri olmuş. Oraya da kısa bir ziyaret yapıyoruz. Gruptan arkadaşların halı pazarlığında olduğunu görüyoruz.

Pehlivan Mahmut Türbesi

Pehlivan Mahmud, Seyid Alaaddin’e eğitim için gidiyor. Aynı zamanda pehlivan, şair, savaşçı ve denizci. 1247-1326 yıllarında yaşamış. Moğol istilası zamanında Harezm Şahini denmiş. Hindistan ve İran’da güreşlere katılmış. Hiç yenilmemiş. Hindistan’dan dönerken aldığı köleleri Hiva’ya gelince azad ediyor. Kazandığının az bir kısmını harcayıp gerisini dağıtıyor. Bekarmış. Öleceğine yakın evlenmediği için pişman olmuş. Nesli yok olacak ve mezarını kimse ziyarete gelemeyecek diye. Vasiyeti üzerine ölünce dükkanına gömülmüş. Burası 14.-15. yy.da kutsal bir mezarlığa dönüşmüş.

Shirgazi Han, Medresesini özellikle onun mezarlığının yanına yapıyor.

18 yy.da Muhammed Rahim Han saygı için mezarın üzerine bir türbe yapıyor. Hanlıktan ölen insanlar da buraya defnedilmeye başlanıyor. Giderek dini bir merkez haline geliyor.

Doğu mimarisinin sembolü olarak mavi kubbeler genellikle Semerkant ve Buhara şehirlerinde görülürken, Hiva şehrinde kubbeler kum renginde. Sadece Pehlivan Mahmud türbesi mavi çini ile sırlanmış.

Türbenin girince karşıda Rahim Hanın türbesinde Kur’an okuyan genç din görevlisi bizim Türk olduğumuzu anlıyor. Kısa bir sohbet yapıyoruz. Görevlinin önünde yine dua okumayı bilmeyen insanlar var. Ufak bir ücret karşılığı görevliye dua okutuyorlar. Masadaki ekmek hep dua masasında olduğu için dualı diye gelen insanlar bir miktar koparıp alıyor. Yerine yeni getirdikleri ekmeği koyuyorlar. Böylece bir sonraki duada o dualı oluyor. Biz de ekmekten bir parça kopardık. Ayrıca yeni evlenen çiftler buraya gelir çocuklu ve mutlu aile dileklerinde bulunurmuş.

Soldaki odada Mahmut Pehlivan’ın türbesi yer alıyor. Türbe; çiçek ve geometrik desenli çinilerle bezenmiş.

Türbenin avlusunda kutsal kabul edilen su (dilek pınarı) var.

Türbede bir yazı grubumuzdan bazı arkadaşların dikkatini çekmiş. Bizdeki “Hak verilmez alınır” sözünü akla getirtip düşündürtecek bir söz: “Hakkını hak et”. Çok doğru ve manidar değil mi!

Öğlen yemeğine gidiyoruz.

Şık bir restoran. Her yemekte masada tabakların yanında ufak çerez tabağı benzeri porselen bir kap oluyor. Yemek sonunda 4-6 kişiye bir porselen çay demliği getiriyorlar ve çaylar bu kaplarla içiliyor. Asıl çayları yeşil çay. Bizim çay (kara çay diyorlar) istenirse getiriliyor. Ve çok çok açık çaylar. Suyunun suyu gibi. Gelen çayın kara çay olduğunu bile renginden anlayamıyoruz. Yine sofrada fıstık, siyah kuru üzüm gibi çerezler ve naneli süzme yoğurt hazır bulunuyor. Bu restoranda önce börek dedikleri D şeklinde, içinde yumurta olan haşlanmış bir yemek geldi. Ardından Harezm pilavını afiyetle yiyiyoruz.

Yemek sonrası serbest zamanda tarihin içindeki sokaklarda gezinirken gelin ve damata denk geldik. Çevrelerinde gençlerle bir sokakta oynuyorlardı. Bir ara Çerkez müziğine benzer bir şarkı çalındığında ordaki gençlerden biriyle oynamaya başladım hemen.

Turistlere merak ve hayranlıkla bakıyorlar. Türkçe konuşmamıza rağmen saçlarımı sarı görünce Türk olduğumuz akıllarına gelmiyor. Fransız turistleri çok olsa gerek, Fransız sanıyorlar.

Biraz alışveriş yapıp Vefa’ya yöresel şapkaları olan doppi alıyoruz.

Djuma Camii (Cuma Camii)

Grupla buluşup geziye devam ediyoruz.

Özbekistan'da Cuma namazı sadece çok büyük belli camilerde kılınıyor. Bunlara da Cuma Camii deniyor. Hiva'daki Cuma cami iç kalenin merkezinde bulunuyor. Ata Kapı’yı Pehlivan Kapı’ya bağlayan ana yol üzerinde.

İlk olarak 10. yy.da yapılan cami 18. yy.ın ikinci yarısında restore edilmiş eski tip büyük bir cami. Beş bin kişi namaz kılabiliyormuş. Şu anda müze olarak kullanılıyor.

Dikdörtgen planlı, tek salonlu, düz çatılı yapı 212 adet ahşap sütun ile desteklenmiş. Bu sütunlar değişik zamanlarda yapılmış. 21 tanesi 10.-11. yy.dan kalma ve kufi arap yazıları ile işlenmiş. Sütunu bol olan cami bu özelliği ile Cordoba camisini hatırlatıyor.

Ortasında ışık alsın diye cam çatılı bir alan ve bunun altında küçük bir havuz bulunuyor. Bir de caminin içinde kışın sıcak su ile abdest alınması için yapılmış küçük kubbeli bir yapı var.

Cuma Cami Minaresi

Caminin kuzey duvarında sert tuğladan yapılmış, 6,2 metre çapta ve 32,5 metre yüksekliğinde minaresi mevcut. 17. yy.da çöken eski minarenin yerine yapılmış.

Bu arada dikkat çekici bir nokta: Hiva’da yer alan 5 minare aynı çizgide, doğu-batı hattında (güneş hareket çizgisi) bulunur. Herbirinin birbirinden uzaklığı 200 metredir. En batıda; Sha-Kalandar Kompleksi, iç kalenin en batısında Kalta Minör, ortada Cuma Cami Minaresi, doğuda dış kalede Seyid-bey Cami Minaresi ve Palvan-kari Minaresi.

Tash khauli palaca (Taş Avlu Saray)

İç kalenin en doğusunda, Pehlivan kapının yakınında yazlık saray bulunuyor. Allakuli Han 18 yy. sonunda Rusya’dan gelen Han. 1830’da kendi sarayını yaptırıyor. Yapımı 8 yılda bitiyor.

Kunya Ark’ın yarısı büyüklüğünde alanda kerpiçten yapılmış Taş Avlu; iç avlular çevresinde üç bölümden oluşuyor. Labirent benzeri dar koridorlar ve odalar farklı geçitler ile birbirine bağlanmış.

Resmi kabul salonu

Hanın konuklarını kabul ettiği ve günlük işlerin yapıldığı alanlar. Yazlık ve kışlık kısımları var.

İkinci avlu: İşrat odası (Misafir odası)

Büyükelçi, büyük kervan lideri vb. önemli kişilerin geldiğinde kaldığı bölüm. Burada ortadaki yuvarlak taşın üzerine kıl çadır konuyor. Burada dans gösterileri yapılıyor.

Pencereler bakır kafeslerle dekore edilmiş. Çiniler, tavanlarda renkli boyamalar, oyulmuş sütunlar ve kapılar muazzam güzellikte. Özellikle taş kısa sütunlar üzerinde yükselen oyulmuş ahşap sütunlar hayranlık uyandırıyor.

Üçüncü avlu: Harem

Han ailesine ait odalar bulunuyor. Dört hanımı için ayrı bölümler var.

Odalara ortadaki kapıdan Han ve eşi, yandaki küçük kapıdan hizmetçi giriyor. Aşağıdaki fotoğrafta dört hanım için dört ayrı oda görülüyor.

Avlunun karşı tarafında çocukların kaldığı bölümler var. Yazın üst kattaki balkonlarda yazın alt kattaki odalarda yatıyorlar. Avluya açılan geniş mutfak tüm hanım ve çocuklar için.

Avludaki dış teraslar eşsiz süslemeler ile çevrelenmiş.

Bazı duvarlarda zerdüştlük sembolleri mevcut. Hayat; iyi ve kötü karşılıklardan ibarettir.

Allakuli Han Medresesi 17. yy.da yapılan ilk medresenin yerine 19. yy.da Allakuli Han yeni bir medrese inşaatı başlatmış. Allahın isimlerinin verildiği 99 hücreye sahipmiş. İnşaatı başlatan “Allakuli Han”ın ismine atfedilmiştir. Birinci katta Allakuli han tarafından kurulan şehir kütüphanesi bulunur.

Pehlivan kapı

Doğu kapısına geliyoruz artık. Ticaretin yoğunlaştığı bir kapı olarak öne çıkan Pehlivan Kapı, bir dönem esir ticaretinin yoğunluğu ile ün salmış. İpek Yolu’nun üzerinde yer alan Hiva’daki bu ticari yoğunluk nedeniyle 19.yy.da AllaKuli Han tarafından bu kapıya ve yazlık saraya komşu bir de kervansaray yapılmış. Eskiden akşamları bu kapı içinde köleler yatarmış. Bugün ise hediyelik eşya satıcıları bulunuyor.

İslam Khodja Minare ve Medresesi (Güzel Sanatlar Müzesi)

İslam Hoca, 19.yy.da Rusya’nın nüfuzu altındaki Hiva Hanlığı’nın son yıllarında hüküm süren II. Muhammed Rahim Han’ın vezirlerinden ve diplomat kişiliği ile zamanının önemli bir devlet adamı. Aynı zamanda Muhammed Rahim Han’ın dünürü de olan İslam Hoca, birçok reform yapıyor. Posta ve telgrafhane kuruyor. Yenilikçi okullar açıyor. İlk Avrupa tipi hastaneyi kuruyor. Rusya’dan geldiği için çarlarla da arası iyi. İslam Hoca’nın devlet yönetiminde giderek artan gücü ve şöhreti, damadı İsfendiyar Han’ı zaman içinde rahatsız ediyor ve onu bir komployla yönetimden uzaklaştırıp öldürtüyor (1913).

42 hücreli küçük bir medrese ve Hiva’nın en uzun minaresinden oluşuyor yapı. 45 metre uzunluğundaki minareyi yatay kemerler tarzında koyu mavi, beyaz, mavi, yeşil sırlı çiniler süslemiş.

Rehberle program bitince grup dağıldı. Biz de güneş ışıklarının uygun zamanı diye koşar adım Kunya Arka döndük. Kale içindeki seyirlik terasa çıkış 4000 som. 3 lira yani. Burada her şey ucuz. Akşam bir başka güzel Hiva. Bir zamanlar Hanın şehrini izlediği terastayız. Buradan şehrin panaromik görünümü muhteşem. Vefa bu güzelliği aktarabilmek için bol bol fotoğraf çekiyor.

Arkada Allakuli Han Medresesi, İslam Hoca Minaresi ve Pehlivan Mahmut Türbesi kubbesi

Ayrılmak istemiyor canım buradan.

Arkada Kalta Minor, Hoca İslam Minaresi, Pehlivan Mahmut Türbesi ve Cuma Cami Minaresi ve Rahim Han II Medresesi görülüyor.

Terastayken karşılaştığımız bir aile ile fotoğraf çektiriyoruz. Ne güzel insanlar. Kan çekiyor galiba.

Akşam yemekte yine otelin karşısındaki medresedeyiz. Bir aile bize geleneksel dans gösterisi sunuyor. Dans DVD’lerini de alıyoruz sonrasında.

Yemekten sonra ise gündüz beğendiğimiz ipekli bir halıyı almak için Rabia’nın dükkanına gidiyoruz. 8 aylık hamile Rabia hiç üşenmeden halıları yayıyor önümüze. Gündüz buradan alış veriş yapan arkadaşlar zaten pazarlığı da yapmışlardı. 300 dolara halı ve 70 dolara da buranın meşhur el dokuma ipekli suzanna örtüsünden alıyoruz. Dönüşte de otelin karşısındaki bir cafede kahvelerimizi içip fasıl yapıyoruz. (Türk kahvesini bilmiyorlar ne yazık ki.)

Hiva'dan güzel fotoğraflarla bir sonraki yazıya kadar şimdilik Allaha ısmarladık.


SON EKLENENLER:
ANAHTAR KELİMELER:
Henüz etiket yok.
bottom of page