top of page

Taşkent

Özbekistan'ın Taşkent, Buhara, Semerkant ve Hiva şehirlerini kapsayan gezimize İzmir'den başladık. İki yıl süreyle Türk tarihinde önemli yer tutan ve en fazla tarihi esere sahip Türk Cumhuriyetlerini ve ünlü şehirlerini araştırdık. Sonunda bir haftalık Özbekistan seyahatine karar verdik.

1. Gün: 24 Temmuz 2015 Cuma: İzmir-İstanbul

Saat 19:00’da İzmir’den İstanbul’a uçuyoruz. Gezimize İzmir, Manisa, Kütahya, İstanbul’dan katılan dostlarımız var. Tüm ekip İstanbul’da buluşuyoruz.

İstanbul’da havalanında uçuş öncesi son dakikalar

23:00’de de İstanbul-Taşkent uçuşumuz var.

[if gte vml 1]><v:shapetype id="_x0000_t75" coordsize="21600,21600" o:spt="75" o:preferrelative="t" path="m@4@5l@4@11@9@11@9@5xe" filled="f" stroked="f"> <v:stroke joinstyle="miter"></v:stroke> <v:formulas> <v:f eqn="if lineDrawn pixelLineWidth 0"></v:f> <v:f eqn="sum @0 1 0"></v:f> <v:f eqn="sum 0 0 @1"></v:f> <v:f eqn="prod @2 1 2"></v:f> <v:f eqn="prod @3 21600 pixelWidth"></v:f> <v:f eqn="prod @3 21600 pixelHeight"></v:f> <v:f eqn="sum @0 0 1"></v:f> <v:f eqn="prod @6 1 2"></v:f> <v:f eqn="prod @7 21600 pixelWidth"></v:f> <v:f eqn="sum @8 21600 0"></v:f> <v:f eqn="prod @7 21600 pixelHeight"></v:f> <v:f eqn="sum @10 21600 0"></v:f> </v:formulas> <v:path o:extrusionok="f" gradientshapeok="t" o:connecttype="rect"></v:path> <o:lock v:ext="edit" aspectratio="t"></o:lock> </v:shapetype><v:shape id="Resim_x0020_1" o:spid="_x0000_i1025" type="#_x0000_t75" alt="https://2.bp.blogspot.com/-rA4bQjvey7c/VwvsAHggRHI/AAAAAAAAABU/fW6hfcupN9k-L3Kj7xu6nrK1PQbf3DT-A/s640/IMG_0495.JPG" href="http://2.bp.blogspot.com/-rA4bQjvey7c/VwvsAHggRHI/AAAAAAAAABU/fW6hfcupN9k-L3Kj7xu6nrK1PQbf3DT-A/s1600/IMG_0495.JPG" style='width:480pt;height:318.75pt;visibility:visible;mso-wrap-style:square' o:button="t"> <v:fill o:detectmouseclick="t"></v:fill> <v:imagedata src="file:///C:\Users\Ayla\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.jpg" o:title="IMG_0495"></v:imagedata> </v:shape><![endif][if !vml][endif]

2.Gün: 25 Temmuz 2015 Cumartesi: Taşkent

İstanbul-Taşkent’e yaklaşık dört buçuk saatlik bir uçak yolculuğu ile varıyoruz. Türkiye ile iki saatlik bir saat farkı var.

Taşkent havaalanına inince deklerasyon adı verilen 2 nüsha form dolduruyoruz. Yanımızda ne kadar para ve değerli eşya varsa bu forma beyan ediyoruz. Bir kopyasını gümrüğe teslim ediyoruz. Diğerini damgalatıp yanımıza alıyoruz. Çıkışta yine üzerimizdeki miktarı beyan edeceğiz. İlk beyanımızdan fazla çıkmaması gerekiyor. Pasaport kontrolünde Özbeklerin sürekli kaynak yaptığını görüp sıramızı kollamaya gayret gösteriyoruz. Bu arada grubumuzdan Nuran ablanın valizleri gelmiyor. Bunun için de tutanak tutuluyor.

Ata yurdu Taşkent'e ayak basan biz

Saat 8:30 gibi otobüse binip Miran Otele geliyoruz. 4 yıldızlı güzel ve temiz bir otel. Burada yapılan kahvaltının ardından şehri gezmeye hazırız.

Otelin bahçesindeki bu sofrayı çok sevdik.

TAŞKENT

Taşkent, üç milyon nüfuslu bir şehir. Şehrin kuruluşu MÖ. 2. yy.na kadar inmekte. 2008 yılında 2200’ncü kuruluş yıldönümünü kutlamış. Türkler tarafından 9 ila 12. yy.da Taşkent denmeye başlanmış. Tarihte Çaç, Şaş, Binkent gibi çeşitli isimlerle anılmış.

Taşkent Büyük İpek Yolu üzerindeki en büyük yerleşim yerlerinden biridir. Tarihte çeşitli dönemlerde bölgede başkentlik yapmıştır. Sovyet Rusya zamanında Moskova, St. Peterburg ve Kiev'den sonra dördüncü büyük şehirmiş. 19.yy.dan sonra Rusların elinde yeniden yapılandırılmış.

Fakat 1917 yılındaki devrim ve 1966 yılındaki büyük depremde birçok tarihi bina yıkılmış.

Özbekistan yeraltı zenginlikleri yönünden önemli bir ülke. Doğalgaz, petrol, kömür, bakır, çinko, kurşun, bol miktarda altın yatakları var. Bu zenginlik başkent Taşkent’te kendini hissettirirken diğer şehirler daha mütevazi görünüyordu. Tarihi yapının az olduğu şehirde düzenli, geniş caddeler, büyük meydanlar, parklar, lüks mağazalar bulunuyor. Gelişmiş, konforlu ancak sıradan bir şehir havasında. Bu yönü ile biraz Ankara’ya benzettim. Metrosu 1966’da yapılmış.

Henüz Latin alfabesine geçiş tamamlanmadığı için şehirdeki tabelaların bir kısmı hala Kiril alfabesiyle yazılmış. Mecburiyet nedeni ile eski nesil Rusça bildiğinden Rusça da kullanılan diller arasında.

İnternetten bulduğum bu harita gezi rotası çizilmesinde oldukça yol gösterici. Bizim turumuzda birinci ve son gün Taşkent'e ayrılmıştı. Ama bir bütünlük olsun diye Taşkent'i bölmeden anlatmayı tercih ettim.

Hz. İmam Külliyesi

Gezimize buradan başlıyoruz. Külliye; Ebubekir Kaffal Şaşi Türbesi, Sakalı Şerifin ve halife Hz. Osman’a ait olduğu belirtilen ceylan derisine yazılmış Kuran-ı Kerim’in saklandığı medrese (Muyi Mübarek Medresesi), Barakhan Medresesi, Müftülük Binası ve revaklı Hz. İmam Mescidi’nden oluşuyor.

Hazreti İmam (Ebubekir Kaffal Şaşi) Türbesi

Hz. İmam ya da asıl adıyla Ebubekir Muhammed Kafali Şaşi (903-976), 10.yy.da Maveraünnehir’de Şafii Mezhebi’nin yayılmasına öncülük eden, anahtarcılık yaparak geçimini sağlayan (kafali oradan geliyor) Taşkentli bir İslam önderi. Bağdat’ta iyi tanınmış bir filozofken daha sonra yolu Taşkent’e düşüyor. Aynı zamanda şair. Şaşi sözcüğü ise Taşkent’in o dönemdeki ismi olan Şaş’dan geliyor. Türbe 16. yy.da (1541-1542) Şeybaniler tarafından yapılmış. Mavi bir kubbesi var.

Türbeler kırmızı tuğla ile yapılmış. Tavanındaki ahşap işleri etkileyici ve ünlü. Giriş kapısı alçak. İçeriye eğilerek girmek, tevazu göstermek için.

Taşkent’te daha ilk ziyaretimizde dikkati çeken özellik; eserlerin yeni oluşu. Girdiğimiz bu ilk türbede mezarların hepsi yepyeni ve düzgün. Bolşevik Ruslar döneminde tarihi binalar kasıtlı olarak bombalanmış. Dolayısı ile tarihi binaların neredeyse tamamı yıkılmış. Arkadan bir de deprem geçirilmiş. Bu nedenle binaların restorasyonu; tamamını yıkıp tekrar yapmak şeklinde olmuş. Yapacak başka bir tercihlerinin olmayışı ve tarihlerine bu şekilde de olsa sahip çıkışları takdire değer diye düşünüyorum.

Namazgah Cami (Bayram Cami)

Türbeden çıkınca sol çaprazda, meydanın kuzeyinde eski Namazgâh Camii bulunuyor. Bu cami 19. yy.da yapılmış. Burada 1971’den beri İmam-ı Buhari Taşkent İslam Enstitüsü faaliyet yürütüyor.

Hz. İmam Meydanının 3 eserle çevrili geniş kısmına geliyoruz. Barakhan Mescidi, Muyi Mübarek Medresesi ve Tilla Şeyh Cami.

Barak Han Medresesi

Meydanın bir tarafında bu medrese var. Medrese çeşitli dönemlerde inşa edilmiş yapılardan oluşmaktadır.

Timur’un yerini 16. yy.da Şeybaniler alıyor. Barak Han Şeybaniler zamanında Taşkent'i yönetmiştir. Babası Suyuniç Han ölünce Keffal Şaş yakınlarında bir yere defnediliyor. Oğlu Nevruz Ahmet (Barak Han) babası için 1550’de mezarın üzerine kervansarayı da bulunan kubbeli bir türbe (abide bir eser) yapıyor. Kubbe mavi sırla döşenmiş. Mavi kubbe (Kuk Gumbaz) deniyor.

1868 depreminde yıkılıyor. Sovyetler zamanında medrese kapatılıyor. 1943’de “Asya Müslümanlarının Ruhani İdaresi”ne devredilmiştir. 1955-1963 yılları arasında restore edilmiş. 2006-2007’de Hoca İmam Kompleksinin bir parçası oluyor.

Medresenin odaları günümüzde turistik eşya dükkanları olarak kullanılıyor. Burada kahveden yapılmış resimler, dut ağacından minyatürler, ahşap oyma eserler, yağlı boya tablolar satılıyor.

Muyi Mübarek Cami (Hz. Osman Mushafı)

Muyi Mübarek Medresesinin avlusu içinde çok güzel eski bir kütüphane var. Dini İdarenin bu kütüphanesinde otuz bin orjinal eser barındırın kolleksiyonun en önemlisi Hz. Osman'a nisbet edilen Kur'ândır. Osman'ın Kur'anı, Osman bin Affan'ın suikastı sırasında okumakta olduğu düşünülen Kur'an nüshasıdır. Gittiğimizde kapalı olduğu için bu kütüphaneyi gezemedik.

Dünyada Hz. Osman zamanından kaldığı söylenen toplam dört Kur'an nüshası mevcut. (2.si Topkapı, 3.sü Kahire, 4.sü İngiltere'de). Bunlar arasında hangisinin orjinal nüsha olduğu bilinmiyor ancak Taşkent’tekinin dünyada el yazması Kur'anlar içerisinde en eski olduğuna inanılmakta. "Semerkand Kur'anı" olarak anılıyor. Kur’anların hepsi ceylan derisine kufi hatla yazılmış ve hepsinin ilgili sayfasında kan izi mevcut.

Rivayete göre Mushaf, Osman’ın öldürülmesinden sonra, Halife Ali tarafından Küfe'ye getirilmiş. 1402’de bölgeyi talan eden Timur'un eline geçmiş. 1485’te Semerkand’da ortaya çıkmıştır. Müslümanların Dini İdaresi’nin koruması altında ziyarete açık iken varakları birer birer kopartılıp kaybolan eser, 1869’da St. Petersburg Ulusal Müzesi’ne nakledilmiş. 1891’de şarkiyatçı Shebunin’in yayımladığı bir makale ile bilim dünyasına tanıtılmış ve 1905’te kopyalanmış. 1917’de Lenin’e yazılan bir mektupla Müslüman topluma iadesi istenmiş. Önce 3 kopya verilmiş. Ardından orijinali istenince 1925’te trenle gönderilmek üzere yola çıkarılıyor. 10 gün sürecek yolculuğu duyan Tatarlar Kur’anı ele geçiriyor. Ancak kısa bir süre sonra Taşkent Dini İdaresi’ne teslim edilen Kur’an, 1926’da Taşkent Eski Eserler Müzesi’ne naklediliyor.

Tille Şeyh Cami

Barak Han ve Muyi Mübarek medreselerinin arasında Tilla Şeyh Cami bulunuyor. 1890 yılında erkekler için yaptırılmış bir cami.

Muyi Mübarek Medresesi ve Tille Şeyh Cuma Cami; Mirza Ahmet Kuşbeyi tarafından yaptırılıyor.

Hz. İmam Mescidi (Cuma Cami)

Muyi Mübarek medresesi arkasında yer alıyor. 2007 yılında yapılmış.

Aslında bir Cuma mescidi. 5000 kişiden fazla insanın namaz kılmasına imkan verecek kadar geniş. Caminin iki yanındaki iki kubbe ile büyüklük sağlanmış.

Dış kısımda yer alan ahşap revaklar çok zarif. Caminin hemen yanında 54 metrelik bir minaresi var.

Ancak caminin içine girildiğinde dışı ile uyumsuz, fazla modern ve sade bir mimari mevcut. Büyük boyutlu bu camide duvarlar oldukça boş. Tavandaki iki kubbe, görünüm itibarı ile evlerdeki kartonpiyer tavanları andırıyor. Mihrap da oldukça küçük.

Kompleksi gezdikten sonra buraya çok yakın olan bir bölgeye gidiyoruz.

Kukeldaş Medresesi

Özbekistan Taşkent Kukeldaş Medresesi

Süt kardeşi anlamına gelen medrese 16.yy.ın ikinci yarısında hüküm sürmüş bir hanın sütkardeşi ve aynı zamanda veziri olan Kulbaba Kökaldaş adlı vezir tarafından 1560 yılında yaptırılmıştır.

Cümle kapıları çok yüksek ve gösterişli. Çini süslemeler hakim.

Medrese, Sovyet döneminde depo ve daha sonra müze olarak kullanıldıktan sonra, İslam Koleji olmuş.

Medrese içindeki avluda 38 tane öğrenci odası (hücre) bulunmakta. Yaklaşık 2000 öğrenci din eğitimi alabiliyor. İmam-hatip yetiştiriyor.

Hoca Ahrar Cami ve Mescidi

Kukeldaş Medresesinin hemen karşısında yer alıyor.

Bu Cuma Cami meşhur Hoca Ahrar (1404-1490) tarafından Cuma Cami ve Hoca Ahrar Medresesi olarak yaptırılmış. Minaresi bulunmayan caminin balık sırtı görünümlü kubbeleri var. Restorasyonlar sonrası orjinalliğini kaybetmiş. Günümüzde medrese yok. Sovyetler zamanında medresenin tuğlaları caminin restorasyonunda kullanılmış.

Kukeldaş Medresesi ve Hoca Ahrar caminin hemen arkasında Carsu başlıyor.

Carsu (Çarşı)

Çarşu, aslında Farsça’dan gelen bir sözcük olup, kavşak, dört yol ağzı anlamına geliyor. Baharat, yiyecek, kıyafet, kumaş satışı yapılıyor. Doğrusu bizde hayal kırıklığı yaşattı. Çünkü satılan şeyler çok harcı alemdi. Doğru dürüst hediyelik eşya yoktu. Zamanın çok değerli olduğu bu diyarlarda zamanı har vurup harman savuran turumuz buraya 3-4 saat ayırmıştı. Biz de fırsat bu fırsat deyip asi küçük bir grup olarak Taşkent’in meşhur metrolarını görmek amacıyla metro turu yaptık.

Taşkent Metrosu

Gitmeden önce okuduğum gezi yazılarında Kozmonotlar durağının çok güzel olduğu yazılı idi. Bu bilgiyle carsu metrosundan giriş yaptık. İlk gördüğümüz kişiye Taşkent’in gezilecek güzel yerlerini sorduk ki metroyla gidelim diye. Çölde ağaca tosladık ki sorduğumuz kişi Kırgızmış. İş nedeni ile buradaymış. Ama şans bu ya Kozmonotlar durağına gidecekmiş. Hepimiz bu metro durağını görmek istediğimizden gitmişken güzel bir yer görme hevesiyle bir ağızdan sorduk. “Kozmonotlarda ne var”. Adam cevap verdi: “Otelim”. Uzun bir süre buna güldük.

Neyse metroya atlayıp Kırgız arkadaşımızla birlikte Kozmonotlara doğru yol aldık. Ali Şir Nevai durağından geçerken metro duvarlarında Nevai ile ilgili resimler gördük. Oldukça güzeldi ve Ali Vefa içeriden hemen fotoğraf çekti.

Kozmonotlar durağında ise kozmonotlarla ilgili resimler vardı ama hiç cazip değildi. Hele Moskova metrosunu görenler için hayal kırıklığı denilebilir. Ama olsun yine de sanat için metrolarını süslemeleri bize örnek olması gereken bir tutum. Fotoğraf çekmeye başlıyoruz ama o ne. Görevli yanımızda bitiyor. Yasak olduğunu söylüyor ve çekilen fotoğrafı sildiriyor. (Güleda'nın I phone'u sayesinde yedekler güvende neyse ki). Neden deyince “yukarıdan ruhsat gerek” diyor. Yasaklar hala devam. Yasakları bir tarafa bırakırsak şehrin her yerinde Sovyet elinin ve medeniyetinin izleri görülüyor.

Sıcak bir mevsimde gittiğimizden mi bilinmez genel olarak sokaklarda çok az kişi var. Metro çıkışında Vefa görevliye gidebileceğimiz kafelerin olduğu bir yer var mı diye soruyor. Görevli yarım yamalak Türkçesi ile bir yerleri gösteriyor. Gittiğimiz tarafa bakıyoruz ki interpol yazıyor. Oldukça ıssız sokakta ilerlerken karşımıza çıkan ilk kişiye yine aynı soruları soracağız ama yine çölde ağaç misali bu kişi de Rus çıkıyor. Yine bizi bir gülme tutuyor. Neyse adam yanlış anlamasın diye uzatmıyoruz. Ona kafenin ne olduğunu anlatıncaya kadar bir süre tarzanca cebelleşiyoruz. Sonra gittiğimiz yönün tam aksine doğru yönlendiriyor bizi. Geldiğimiz Kozmonotlar metro çıkışından geçerken az önce konuştuğumuz görevlinin şaşkın bakışları altında selamlaşıyoruz tekrar. Bayağı bir yürüdükten sonra bir kafe bulup oturuyoruz.

Burada şunu anlıyoruz ki resmi bir şehir havasındaki Taşkent’te (Ankara gibi) kafelerin ve parkların bir arada olduğu, insanların toplandığı Sultan Ahmet gibi, Beyoğlu gibi bir yer yok. Kafeler zaten az. Onlar da serpme tarzı yayılmışlar.

Sırada Ebul Kasım Medresesi, Parlamento (Ali Meclis) binası ve Ali Şir Nevai heykelinin bulunduğu bölge var.

Ebul Kasım Medresesi (Uygulamalı Sanatlar Merkezi)

(Burayı ziyaret etmedik).

Nevai Parkı ve Parlamento binası arasında bulunuyor.

Merkezin bulunduğu bina 19. yüzyılın ortalarında Abulkasım Eshan tarafından yaptırılmış. Kendisi 19. yüzyılın ikinci yarısında, Ruslara karşı ayaklanmalar sırasında kent sakinlerini korumuş ve bu yüzden bilge ve aydın bir insan olarak kent sakinlerinden saygı görmüş. İki katlı bina çevresinde öğrenci odaları ve öğrenme odaları yani derslikler bulunuyormuş. Medrese Rus işgali sırasında bir sur olarak kullanılmış. Bağımsızlığın ardından Ruslar ile kentliler arasındaki barış antlaşması burada imzalanmış.

1983’de restore edilen yapı günümüzde geleneksel el sanatlarını (ganch oyma, maden oymacılığı, dikiş-nakış, suzanne dokumaları gibi) geliştirmek için bir merkez olarak kullanılıyor. Burada bir dizi sergiler, festivaller ve etkinlikler düzenleniyormuş.

Ali Şir Nevai

Buralara gelip, tarihi yerleri gezerken Ali Şir Nevai’den bahsetmeden olmaz. (Rehberimiz nedense Ali Şir Nevai konusunda ketum. Neyse ki internet denen bir şey var ).

Ali Şir Nevai; bugün Özbekistan’ın müstakillik sürecinde; Timur gibi, El Harezmi gibi, İbni Sina gibi, El Biruni gibi yeniden keşfettiği ve yücelttiği milli “kahraman”larından biri. Özbek edebiyatının babası sayılıyor. (15. yy). Bu ünvanı da Çağatayca yazının gelişimine verdiği katkı ile alıyor. Ali Şir Nevai, edebiyatta Farsça’ya karşı Türkçe’yi ilk kez bir yazın dili olarak benimsemiş önemli bir Türk Şairi ve Edebiyatçısı. Özbekler, Türkçe değil Özbekçe diyorlar bu dile. Dil olarak bizler Farsça, Arapça ve sonraları Batı dillerinin etkisinde kalırken, Özbekler de Çinlilerin kültürel hakimiyetinden etkilenmiş.

Ali Şir Nevai Parkı

Eski adı Komsomol gölü. Burası 1939 yılında sadece 45 günde Leninci gençler tarafından kazılmış. 2006 yılında yeniden düzenlenmiş.

Parlamento Binası

Parlamento binası ve Ali Şir Nevai heykelinin görülmesinin ardından Ali Şir Nevai parkını sol yanımıza alıp Müstakilik Meydanına doğru ilerliyoruz.

Taşkentte şehrin çeşitli yerlerine asılan afişlerde vatan ve özgürlükle ilgili güzel sözler görülüyor.

Müstakillik Meydanı

Meydan; 1 Eylül 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden ülkenin özgürlüğünü simgeliyor.

Daha önceleri burada katedral meydanı varmış. Kaufman burada büyük bir Ortodoks Kilisesi ve Çan Kulesi inşa ettirmiş. Bu katedral 1930'un başlarında yıkılmış ve Kızıl meydana dönüşmüş. 1974'e burada yapılan Lenin heykeli 30 metre yüksekliğinde olup dünyadaki en büyük Lenin heykeliymiş. Heykel 1992'de kaldırılmış ve meydan Müstakillik Meydanı adını almış. Müstakillik Meydanı’nın girişinde beyaz sütunlar üstünde yükselen bir zafer takında Özbek Halkı için refah ve mutluluğu simgeleyen bir dizi figüratif hüma kuşu yer alıyor.

Meydanda; eskiden Moskova savunması sırasında ölen Meçhul Asker Anıtı’nın olduğu yerde Mutlu Anne heykeli var. Bu anıt; kırmızı renkli andezit bloklardan oluşan bir kaidenin üstünde Özbekistan haritasının yer aldığı dünyayı simgeleyen bir küre ve onun hemen önünde kucağında bebeğiyle birlikte tasvir edilmiş mutlu anne heykelinden oluşuyor.

Sönmez Ateş (Ağlayan anne) heykeli

Parkın başka bir köşesinde, 2. Dünya Savaşı’nda ölen Özbek askerlerinin anısına hiç sönmeyen bir ateşin yanıyor. Kayıplar için duyulan hüzün, yine taş bloklarla çevrili bir yarım dairenin ortasındaki sekiz köşeli yıldızın içinde yanmakta olan ateşe, dingin ve hüzünlü bir şekilde bakan başı örtülü bir Özbek annesiyle temsil edilmiş. Arka duvarda “Sen daim (her zaman) kalbimizdesin ciğerim” yazıyor.

Sovyetler Birliği döneminde; 2.Dünya Savaşı’ndaki çarpışmalarda, Ruslar ve Ukraynalılardan sonra en çok kayıp veren Özbek Halkı, şehitlerini unutmamış. Onları bu meydanda yer alan Şehitler Hatırası Kompleksi ile anıyor. Ahşap revaklı alanlarda bu çarpışmalarda hayatını kaybeden Özbek askerlerinin isimleri metal yapraklar üzerine, memleketlerine göre tek tek kazınmış. Burada yaklaşık 400-500 bin şehit Özbeğin adı yazılı.

Rusya döneminde 2. Dünya savaşı sonrası 9 mayıs bağımsızlık günü olarak kutlanıyormuş. Ancak Özbekler sonra düşünmüşler ki bu bizim bağımsızlık savaşımız değildi. Evet Özbekler de savaştı. 560 bin kayıp verdi. Biz bu günü “Hatıra ve Saygı Günü” olarak kutlayalım demişler.

Romanof'un Sarayı

(Fotoğrafını çekemediğimiz bu sarayın fotoğrafı için internetten faydalandım).

Yine bu meydana yakın bir yerde Sovyet devrimi sonrasında, 1918 yılında Taşkent'e sürgün edilmiş olan, Grand Dük Nikolai Romanof'un Sarayı da oldukça görkemli. N. K. Romanov (1850-1917) Çar ikinci Nikola'nın kuzenidir. Dansçı bir kızı sevdiği için unutsun diye ailesi tarafından 1881'de Taşkent'e sürgün edilmiş. (Rivayet odur ki Romanov burada o dansçı ile evlenmiş). Kendisi burada görkemli bir konak inşa ettirmiş. Zarif bina zengin oyma ızgaraları, değişik tarzda pencereleri, kuleleri ile dikkat çekmektedir. Binanın arka tarafında bahçesi botanikçi ve eczacı Krause tarafından hazırlanmış. Prens Romanov, kaldığı sürede Taşkentliler arasında çok popüler oldu. Şehirde ilk pastane ve ilk sinemanın açılmasına neden oldu. Şehirde geçirdiği yılların ardından öldüğünde ise, şehre miras antika ve eşsiz bir kitap koleksiyonu bırakmış. Sovyet döneminde bu konak, burjuvanın nasıl yaşadıklarının halka göstermeyi amaçlayan bir Müzeye dönüştürülmüş.

1935'de Genç Piyonerler sarayı olmuş, 1980'de ise yeniden Müzeye dönüştürülmüştür. Müstakillikten sonra Müze bir kere daha kapanmış, yerini Dışişleri Bakanlığı almıştır. Bugün Konuk evi olarak kullanılmaktadır.

Broadway Caddesi

Taşkent’te lüks mağaza, bar, kafeterya ve gece kulübünün yer aldığı ve “Broadway” olarak anılan Ressamlar Sokağı… Asıl adı Sayilgoh caddesi.

Burada mola verip havuz başında bir kafede kolamızı içip ferahlıyoruz biraz. Hava çoook sıcak. Bu sokakta çok sayıda ressam eserlerini sergiliyor. İsterseniz portrenizi yapıyorlar.

Buraya çok yakında yer alan Ali Şir Nevai Tiyatrosu var. (Rehberimiz Ali Şir Nevai konusunda olduğu gibi Ali Şir Nevai Tiyatrosu hakkında da bilgi vermiyor). Ama çalışarak geldim. Benden kaçmaz!

Ali Şir Nevai Tiyatrosu

Bunyodkor Meydanında bulunuyor. Mimari projesi için bir yarışma yapılıyor. Ve kazanan Rus Mimar Şusev tarafından 1947 yılında yapılıyor. (Mimar Şusev aynı zamanda; Moskova’da Lenin’in mozolesi ve metro Komsomol durağının ikinci platformunu da tasarlamış. Bu tasarımı ile New York Dünya Fuarında ödül almış. Moskova metrosu Stalin Mimarlık Ödülü’nü de kazanmış.)

Klasik ve Orta Asya tarzı ile sarı briket kullanmış ve Stalin ödülüne layık görülmüş. Tiyatro içindeki mermer lobi etrafında altı tane açık oda varmış; bunlar Taşkent, Semerkant, Buhara, Termiz, Hiva ve Fergana'yı sembolize ediyormuş. Salon 1400 kişilik. Tiyatroda Rus opera ve bale eserleri ile Özbek halk masalları sahnelenmekte.

Japon turistler, burasının yapımında Japon esirleri kullanıldığı için ziyaretleri sırasında saygı duruşunda bulunurlarmış.

(Gittiğimiz sırada müsait değildi. İçini gezemedik).

Tiyatronun önünden geçen caddenin adı Mustafa Kemal Caddesi.

Emir Timur Meydanı

Önceleri askeri geçitlerin yapıldığı bu meydana sırayla eski valinin heykeli, Bolşevik ihtilalinden sonra Lenin’in büstü, sonra Stalin, Marx ve en son olarak Amir Timur’un heykeli dikilmiş.

Timur Müzesi

Ülkedeki birçok mimari eserin maketleri ve Timur’un hayatı ve hatıralarını canlandıran çok sayıda resim varmış. Timur’a ait eşya yokmuş. Timur’a ait bir kısım eşya Moskova ve Hermitaj müzelerinde sergileniyormuş. Çaldıkları bu eşyaları geri vermiyorlarmış.

Biz içini gezemedik.

Bizde Timur pek sevilmez. Oysa Özbekler'e göre millî bir kahraman. Timurlenk denmesinden de hiç hoşlanmıyorlarmış. Araştırma yaparken hakkında okuduklarımdan etkilendim doğrusu. Kendi ülkesi için güzel şeyler yapan bir yönetici. Ülkesinin kahramanı olmayı sonuna kadar hak ediyor.

Meydanda 1947’de yapılmış 2 tane saat kulesi var.

Otobüse binip Emir Timur caddesinde kuzeye doğru ilerliyoruz.

Taşkent Televizyon Kulesi

375 metre ile dünyanın en yüksek 9. kulesi olan Televizyon Kulesi 1985'te yapılmış. 120. metresinde mavi ve kırmızı restoran varmış. Taşkent’in panoramik görünümü için güzel bir yer olmalı.

Hatıra Meydanı

Televizyon kulesinin yanında Hatıra Meydanı var.

Stalin zamanında birçok kişi öldürülmüş. Bu bölgelerde toprak altında insan kemikleri bulunmuş. Bu kişilerin hatırasına bu meydan ve anıt yapılmış. Evlenecek çiftler buraya gelip çiçek bırakıyorlarmış. Bizim gittiğimiz esnada da böyle bir çift gördük.

Akşam yemeğini yemek üzere “Şelale Restoran”a gidiyoruz. Minik, yapay bir şelalesi olan, çok güzel bir restoran.

Yemekleri de bir o kadar lezzetli. Ve servis çok hızlı. Özbekistan’da bundan sonra gittiğimiz hiçbir lokantada hızlı, hatta normal hızda bir servisle karşılaşmadık. Gezimizde en çok yemek servisini beklerken vakit harcadık.

Menbar çorbası ve cız denilen, lezzetine doyum olmayan bir kuzu eti yiyoruz.

(Özbekistan’ın en çok içilen çorbası bu. Bizim türlü benzeri bir yemek. Yağlı bir su içinde et parçaları, patates ve değişik sebzeler bulunuyor. Buna benzer bir çorbayı Hırvatistan’da da yemiştik. )

Bu güzel yemeğin üzerine tatlı olarak dondurma veriyorlar. Öğreniyoruz ki Özbekistan’da tatlı bilinen bir tür değil. Olacak şey değil. Bu konuda nasıl bu kadar farklı olabiliriz. Tatlı diye bazı yerlerde kakaolu kek (daha sonra bazı restoranlarda yedik) getiriyorlarmış.

Tur boyunca çok güzel lokantalarda çok güzel tatlar keşfettik. Gurme turu olsa ancak bu kadar olurdu.

Turumuzun son gününü yine Taşkent'te geçirdiğimizi söylemiştim. Son gün gezdiğimiz tarihi yerleri yukarıda anlattım ancak öğle ve akşam yemeği için gittiğimiz lokantalardan bahsetmezsem bir şeyler yarım kalmış olur.

Yemek öncesi serbest zamanda şehri dolaşıyoruz. Sakin, geniş, düzenli, bakımlı caddeler mevcut.

Güzel bir cafede (Sirena) yorgunluk çayı içiyoruz. Latife olsun diye grup indirimi var mı diyoruz. Ciddiye alıyorlar ve hesap öderken % 10 indirim yapıyorlar.

Öğle yemeğinden önce yolda gördüğümüz bir tabela. (Milli ve Avrupa Taamları)

"April" isimli lüks lokantada öğle yemeğimizi yiyoruz. Midesine düşkün olan bizler için mutluluk saati. Keyifliyiz.

Çorba iki renkli ve çok lezzetli.

Şehirden bazı kareler.

Evet akşam yemeği için yine harikulade bir lokantadayız. Biraz şehir dışında. "Şeyh Sait Lokantası". Çok güzel bir bahçesi var. Eski kervansaray benzeri harika mimariye sahip lokantada kapalı alan yemek yeri yanı sıra bahçede kameriye tarzında yemek yerleri var.

Leziz pilavları sofralarımızın vazgeçilmezi.

Herkes halinden memnun ve bir o kadar da yorgun.

Yemek sonrasında uçakla Urgenç’e, oradan da yaklaşık 40 dakikalık bir karayolu (35 km) ile gece geç vakitte Hiva’ya ulaşıyoruz.

SON EKLENENLER:
ANAHTAR KELİMELER:
Henüz etiket yok.
bottom of page